26 Kasım 2007 Pazartesi

AB SÜRECİ VE TÜRKİYE'NİN DIŞ TİCARETİNE ETKİSİ

Özellikle istihdamının ve ihracatının çok büyük bir kısmını tekstil sektöründen sağlayan ülkemiz için AB yenilikler getirecektir. Tekstil sektöründe Çin’e olan kotaların kalkması ve dünyanın en büyük tekstil ürünleri ithalatçılarının alımlarındaki en büyük portföyü giderek Çin üzerine oluşturmasıyla beraber tekstilde daha kaliteli üretim yapmaya ve markalaşmaya önem verilmesi gündeme getirilmiştir. Tekstilde AB’nin en önemli üreticileri konumunda olan İtalya ve İspanya dünya çapında Benetton, Zara, Armani gibi markalar yaratarak tekstil sektöründe saygın konuma gelmişlerdir. Markalaşmaya giden yolda rekabet etme ve kalite ilkelerini sağlama yolunda AB’nin önemli bir adım olduğunu, her ne kadar marka yaratmada ABD’nin gerisinde kalsa da bu yolda AB’den çok şey öğrenebileceğimizi söyleyebiliriz. AB’nin kriterlerine uymayan malların birlik içinde satışı yasak olacağından başta gıda olmak üzere birçok sektörde üretim kalitesi zorunlu olarak birlik yasaları sonucunda artacak bunun yanında rekabet edebilmek ve birlik pazarlarına daha iyi açılabilmek için de üreticilerimiz üretim kalitesini arttırıp tercihen markalaşmaya gitmek zorunda olacak. Bu düşündüğümüz sürecin bir tehlikesi de markalaşmaya gidemeyen çok sayıda KOBİ’mizin yaşam ömrünü bu süreç içerisinde tamamlaması riskidir. Ekonominin aslında çok gözönünde olmasa da önemli temel taşlarından olan KOBİ’lerin bu süreç içerisinde olumludan ziyade olumsuz bir gelişme yaşaması daha olası gözüküyor.

Birlik içerisindeki dış pazarlara açılma elbette artacaktır ancak kanımca bu artışın çok fazla olmasını beklemek yanlış olacaktır. Çünkü zaten AB’ne üye olmayıp GB’ne üye olan tek ülke Türkiye. GB’nin sonucunda GB’ne üye olan diğer ülkelerle olan dış ticaretimizde gümrük vergilerinden muafiyet söz konusuydu. Bu muafiyetin ithalatı arttırma ve ülkemizi ucuz bir pazar olarak kullanma etkisinden dolayı olumsuz sonuçlar doğurduğu görüşü daha çok hakimdir.
Birlikle tam bir ekonomik entegrasyon sağlayabilmemiz halinde ekonomik kalkınmanın ne şekilde gerçekleşeceğine dair en önemli varsayımlardan birisi de yabancı yatırımların ülkemizde hızla artış göstereceğinin düşünülmesidir. Nitekim şu anda iyi gittiği söylenen ekonominin AB’ye giriş sürecinin başlatılmasıyla beraber ülkemizi yabancı yatırımcılar açısından çekici hale getirecektir. Bunun olumlu sonucunun ülkeye vergi girişi ve istihdam sağlamak olacağını söyleyebiliriz. Öte yandan, ülkemizde üretilen yabancı menşeili ve marka bir mal, ithal olana göre daha ucuza satılacağından bu markaların iç piyasadaki pazar payları artacaktır ki bu da tamamen yerli üretim yapan firmalarımızı sıkıntıya sokacaktır.

Birliğin bize sağlayacağı daha doğrusu tüm birlik ülkelerinde sağladığı gibi bizde de yaratması gerekeceği en olumlu sonuç ekonomik istikrarın sağlanmasıdır.Ekonomik istikrarın yerel işletmeleri, dış ticareti ve yabancı yatırımcı girişini olumlu şekilde etkileyeceğini söyleyebiliriz.
Yunanistan,İspanya,İrlanda ve Portekiz gibi ülkelerin birliğe girmeden önceki ve birliğe girdikten sonraki ekonomik güçleri karşılaştırıldığında birliğin ekonomik açıdan önemi bir kez daha anlaşılacaktır. Ekonomik istikrarın sağlanmasında AB’nin öncelikle bize vereceği ev ödevleri olacaktır, bu ödevlerin kalkınmada önemli adımlar arttıracağını düşünsem de jeopolitik ve demografik gücünden dolayı, birliğin İrlanda gibi birliğe katılmadan önce 2500 dolarken 25000 dolarlık kişi başına düşen gelire ulaşmış bir Türkiye istemeyeceğini tahmin etmek zor olmaz sanıyorum.

GÖKHAN KILLIOĞLU

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Gökhan blog yorumların çok orjinal tebrik ederim, devamının gelmesini dilerim :))