2 Eylül 2012 Pazar

20 CM'DEN AŞAĞISI KESMEZ

Yazın bunaltıcı sıcaklarının etkisiyle, yenilenmek için kendimi Arapların ve İranlıların artık çoğunluk olarak dolaştığı dev alışveriş merkezinin önündeki, son Osmanlı dönemi mimarisi restorasyonlu 'modern zamane kahvehanesi'ne atıyorum:
-Hoşgeldiniz, siparişiniz lütfen ?
-Bir karamel fırapuçino
-Hangi boy olsun ?
-20cmlik olsun. Bu sıcakta başkası kesmez.
Anlamıştı ama hınzırca gülümsemesiyle anlamamış gibi yaparak 'efendim' dedi.
-Venti... Venti İtalyanca'da 20 demek.

Son derece sade ama bir o kadar da rahat koltuklardan birine oturduktan sonra, kahvemi yudumlarken bir taraftan derinlerden gelen hafif, dinlendirici müziğe diğer taraftan da yan taraftaki sohbete kulağımı kabartıyordum.

Hararetle hayata dair ciddi birşeyler tartışan, bir üniversite anfisinde düzgün Türkçe'siyle ders anlatır edasında sohbet eden 'azınlık' kitle yine bu modern zamane kahvehanesinde toplanmıştı. Yanıbışımızda Araplar çoğunluktaydı, burada ise 'biz' çoğunluktayız. Peki 'gerçek çoğunluk' neredeydi ? 'Bazılarının' sadece %49 olarak görmek isteyip sığlaştırdığı, ayrıksılaştırdığı gerçek çoğunluk...

Piyanistlik hiçbir zaman sadece piyanistlik değildi. Romancılık da tabiki hiçbir zaman sadece romancılık olmamalıydı. Toplumu hiç olmazsa da topluma ait belli bir kitleyi etkileme çabasıyla gündem yaratmak bir hastalığa dönüşmedikçe bunun da hiç kimseye bir zararı yoktu elbet. Sırça köşklerde yaşayan burjuvalar kendi halkına yabancı ve bu halktan hazzetmeyen bir kitle olarak görülürken; kendini batılıya sevdirme telaşı içindeki, 'oturduğu rahat koltuklardan çevresini göremeyen' iyi eğitimli seçkinci bir kitle de bir Avrupa ülkesinde yaşadığını düşünmekteydi.

Kahvemi henüz bitirmişken, oturduğum rahat koltuktan başımı şöyle bir kaldırıp camdan baktığımda ağır ilerleyen trafik ve birbirine yapışık isli duvarlı renk uyumsuz binaların yanısıra gözüme şu özel okul tanıtım tabelası da ilişti: 'Harvard'da ve Oxford'da burslu okumak hayal değil'.

Biz 'zeki ve çalışkan' bir milletiz. Aslında 'çoğunluğumuz' bu memlekette bir 'Oxford' olsaydı çoktan mezun olmuştuk. Tabiki Oxford'da burslu okuyup mezun olduktan sonra kariyerlerini yurtdışında veya Türkiye'deki uluslararası şirketlerde sürdürme 'şans'ına sahip olacak bir 'azınlık' burada hep var olacak. Öte yandan bu 'azınlık' için Oxford'a gidip orada burslu okumak ne kadar hayal değilse de, bu azınlığı yöneten çoğunluk içinse tüm dünyanın imrenerek bakacağı, Oxford markasına eşdeğer bir üniversiteyi bu topraklarda açıp bu sayede beyin göçünü tersine çevirebilmesi de o derece hayal olmaktan öteye gidemeyecek gibi gözüküyor.

Ve yine 'bu topraklardan bir dünya markası çıkaramama' geleneğimizi; Osmanlı'dan süregelen 'Türk Kahvesi' geleneğimizinse bir dünya markası haline getirilemeyişini uluslararası bir kahve zincirinin Osmanlı mimarisi restorasyonlu modern zamane kahvehanesinde, büyük boy kahve değil 'venti karamel fırapuçino' içerek rahat koltuklarımızda seyretmeye devam ediyorduk.

Popüler olmaya başlayan her hızlı tüketim metası gibi, uluslararası kahve zincirlerlerinin de artık her köşe başında çoğalmaları ise, dinginlik ve sadelikle kulak kabarttığım kaliteli sohbetlerin ve müziğin yavaş yavaş tehlikeye girmeye başladığına işaret ediyordu. Çoğunluk olduğumuz yerde azınlık kalma korkusu...

Burjuva değildim, hiçbir zaman böyle bir çevrenin içinde de bulunmadım ama bu 'gerçek çoğunluk'un içinde ben de mutlu olamıyordum...
offf,offf... Yazın kavurucu sıcaklarıyla beraber içimdeki buhranlı sıcaklar da artmaya başladı. Anlaşılan bu sefer 20cm bile kesmeyecekti...