21 Mayıs 2008 Çarşamba

KULEDEN NOTLAR

KULEDEN NOTLAR

Memleketimden kanıksanmış manzaralar…Harala gürele cümbüşle, bayrakla ve tekbirle uğurlanan mahallenin delikanlısı; kulakları sağır eden korna sesleri ile yolu kesilen otobüsler, camdan kızgın ama çaresiz atılan bakışlar, ertesi güne geç kalınan randevular, yarım kalan işler…Bütün bunlar onlara göre ilk adımı sünnetle başlayan erkek olmanın son tescil dairesine yolculuk için. Oysa geride bırakılan gözü yaşlı analar ve sevgililerin onları erkek olmaya uğurladığı yerde, karşı cinsin yokluğunun etkisiyle erkek olmak belli belirsizleşecekti bir süre sonra. Bana göre ise bu tescil dairesi, Türkiye’de erkek olmanın tadı, tuzu ve de acı biberiydi yalnızca.
* * *
Bu toprakların mahsul vermedeki zenginliğini bile kıskandıracak renk renk çeşit çeşit 20li yaşlarının başında kanı deli dolu akan vatan evlatları ve onları hizaya getiren dirsek teması…Keşke bu sıcak temas toplumsal ve siyasi arenalarda da vücut bulabilseydi de; bu renk zenginliğimiz, gökkuşağının ayrı ayrı tonlarının seyrine doyum olmaz bir bütünlük arz etmesi gibi güzellikler yaratabilseydi. Belki o zaman savaş tamtamları ve silahlar da susardı.
* * *
Ne gariptir ki doğuma da ölüme de çiçekler göndeririz. Düşmanına ölüm vaat eden silaha da gelişmesini tamamlayamamış toplumlarda, bilinçsiz bir geleneğin simgesi olarak köy düğünlerinde ya da tutulan takım galip gelince sevinçlerin etrafa muştulayıcıymışçasına itibar atfedilir.
* * *
Vatan savunması için fedakârlık yapacak insanlar olarak seçilmişlerdi onlar. Ve hayatlarının baharındaki tiyatro sahnesinde askercilik oynarken, rollerinin sonucunun bilinmezliğiyle korkularını da kalplerinin derinliklerinde muhafaza edeceklerdi kendi hayatlarından izinsiz alınan süre zarfında.
* * *
Bu süre, ilk defa gurbete çıkan kimileri için hayat üniversitesinin olgunlaşma enstitüsünde geçirilmişçesine tecelli edecekti belki de değişimlerinin hiç farkına varamadan. Kimileriyse, kendilerini olgunlaştıran evrenkentin kapısından baktığında gördüklerinden bambaşka bir Türkiye gerçeğini farkedecekti. Eğitim düzeyi beklenenden oldukça düşüktü ve hızlı değişimlerin yaşandığı günümüz siber çağında, değişimleri ve geleceği yakalamasını beklediğimiz gençler arasından okuma-yazma dahi bilmeyenlerin sayısı da azımsanmayacak düzeydeydi. Anlaşılan Avrupa Birliği üyeliği, birkaç nesil daha hayal olmaktan öteye gidemeyecekti.
* * *
Memleket adına değişimleri ve geleceği yakalayabilecek insanları değerlendirme biçimimiz de ilginçtir bizim. Anlatılanlara göre, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yaptığı mühendislik doktora tezi çalışmasına ara verip askere gelen bir araştırma görevlisi arkadaşımız, kendisine verilen görev icabı bir gözetleme kulesinde silahlı nöbet tutmaktadır. Dışarıdan çocuğuyla geçmekte olan bir bayan, nöbetçiyi görür ve çocuğuna işaret ederek “bak okumazsan onun gibi olursun” der. Çocuğunun ileride karşılaşacağı gerçeği, annesi ona bilinçli mi yoksa cahilce mi söylememişti bilinmez. Ama öyle görünüyor ki, her ne kadar verimlilik bazında toplam üretkenliği düşük kalsa da her daim “benim en kıymetli hazinem genç nüfusumdur” diyerek övünen ülkemde, üretken ve iyi eğitimli azınlık kesimi kollayacak etkin insan kaynakları yönetiminden bi’haber yöneticilere kalmış kaderimiz.
* * *
Kapısında iş beklediği patron da, kız istemeye gideceği evin reisi de bu patika yolu geçmesini şart koşmuşlardı genç adamdan. Geri dönüp de kaldığı yerden başlayarak işi ile eşini bulabilmesi ve de öteki ideallerini gerçekleştirebilmesi için *filmdeki gibi, belli bir duruma ait geçmişte yaşananları hafızadan silerek; kendini sivil hayata tekrar elverişli hale getirecek bir tedaviye ihtiyaç duyduğunu düşünecekti bu genç. Ama yine o filmde olduğu gibi, bir süre sonra gönül beynini dinlemeyerek tedaviye cevap vermeyecekti, tekrar tebessümle hatırlanmak istenen burada kurulan dostlukların hatrına.

*Jim Carrey ve Kate Winslet’in başrollerini oynadığı Eternal Sunshine of the Spotless Mind

GÖKHAN KILLIOĞLU